20 Kasım 2012 Salı

Bana Sırtını Dönme - Kitap

Bana Sırtını Dönme - Sinan Akyüz

D&R'ın cep boyu indirimli kitap satışlarına başladığı dönemde Sinan Akyüz'ü hiç okumamış olmama rağmen bu kitabını almış oldum. Yıllardan beri erkeklerin aldatmasının detayları, kolaylığı, toplumca daha kolay kabul edilebilir olması açısından çiğliği ile ilgili konuşulup, yazılmıştır. Yazar Sinan Akyüz durumu tersine çevirip aldatılan  ve istenirse kolaylıkla kandırılan erkeklerin bakış açısıyla anlatmak istemiş itiraf adını verdiği öyküleriyle. Dokuz farklı itiraf adı altında tabiri caizse parmaklarda oynatılan, mecbur bırakılan, kandırılan erkeklerin yaşadıklarını ve kadınların ince detaylara hakimiyetleri sebebiyle olayların nasıl istedikleri yöne doğru yol aldığını gözler önüne seriyor. Kitapta ağırlıklı olarak kadınların oyunlarına gelen ve oluşan olaylarla kendi istekleri öyle zannederek kedi gibi kadınların ayaklarının altına giren "zavallı erkek" örnekleri mevcut. 

Yazarın kurguladığı bazı itiraflar abartılı gibi görünse de, evlenebilmek uğruna bileklerini kestiğini iddia edip kırmızı mürekkebi istediği renge getirip kanlı görünümlü sahte bandajlarla gezen. Hamileyim deyip yine evliliği zorunlu kılıp, her nasılsa yüzük takıldıktan sonra bebeğini düşürenler. Hatta "X" kişi ile beraber olamazsa intihara meyilli tanımının bold yazıldığı sahte doktor raporu alıp, buna inanan zavallı erkekle yaşayan tanıdıklar ya da onların tanıdıkları var. 
O yüzden kadının isterse erkeklerden daha gözü kara davranabileceğini ve tehlikeli planlar yapmaktan kaçınmayacağını sanırım herkes bilir. Kitapta vurgulanan başka bir nokta ise kadınlar sadece karşı cinse değil, hemcinslerine de isterlerse acımasız olabilirler.
Çeşit olsun, okuyun :)

Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum - Tiyatro

Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum - Neil Simon 

İstanbul Şehir Tiyatroları tarafından 22 Aralık 2010 tarihinde prömiyeri yapılan "Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum" oyununu Ekim sonu itibari ile Kadıköy Haldun Taner sahnesinde seyrettim.
Libby kendisini, annesini ve küçük erkek kardeşini terk eden ve Hollywood'da yaşayan oyun yazarı babasına habersiz bir ziyaret yapar. Artist olmak istediği için bu ziyareti gerçekleştirdiğini söyler. Oyun ilerledikçe aslında isteklerin, beklentilerin, ilişkilerinin duygularla yoğrulduğunu görüyoruz. Belki de bir daha görüp-görmeyeceği belli bile olmadığı kızını karşısında gören babanın nasıl davranacağını bilememesi, kızın ise ailesini terk eden bu adamı babası olarak sonsuz tanıma ve sevme isteği komik diyebileceğimiz şekilde izleyicilere aktarılıyor. Büyümüş ama nenesinin tavsiyelerini babasıyla ve onun kız arkadaşı ile paylaşan Libby'nin hala çocuk ve eksik kalmışlığını da görüyoruz.
Yönetmen geçen sene İntiharın Genel Provası ve Günlük Müstehcen Sırlarda izlediğim S.Bora Seçkin. Libby rolünü üstlenen Derya Çetinel o kadar enerjik ve hareketliydi ki, ağır kanlı seyircilerin onu izlerken yorulduğuna inanıyorum.  Baba rolünde Erhan Yazıcıoğlu, ilk etapta baba-kız arasındaki ilişkiyi dengeleyen kız arkadaş rolünü ise Bestem Türen canlandırıyor.  
Bu oyunu gerçekten çok sevdim, günün modern sahne koşullarını kullanarak ama klasik tiyatrodan kopmadan sahnelenmiş bir oyun. 
Bu oyunla ilgili olmasa da bazen  klasik bir eseri güncelleştirmek adına değiştirerek, seyir zevkine ve sanatsal değerine zarar verildiğini düşünüyorum. Deneysel tiyatro denemelerine kesinlikle karşı olmamakla birlikte klasik oyunların ana metne bağlı olarak oynanmasını daha keyifli buluyorum. 


Sis ve Gece

Sis ve Gece - Ahmet Ümit

Evli ve mutlu olduğuna inanmış istihbarat çalışanı Sedat'ın hayatı yakın görev arkadaşı ve ağabeyi olarak gördüğü Yıldırım'ın öldürülmesi ile değişmiştir. Bu dönemde eski komşularının üniversite öğrencisi kızı Mine'nin hayatına girmesiyle birinci önceliği yasak aşkı olmaya başlamıştır. Bir süre yasak aşkı devam ettiren Mine, Sedat'tan ayrılarak eski siyasi sabıkalı Fahri ile birlikte olmaya başlar ve kısa süre sonra kimseye bir haber bırakmadan ortadan kaybolur. Görevden ziyade aşkı sebebiyle Mine'yi bulmaya çalışan Sedat ile Fahri arasında çatışma olur ve Fahri konuşturulamadan ölür. Çatışmada yaralanan Sedat tam iyileşmeyi beklemeden Mine'yi aramaya devam eder. Bu saplantılı arama çalışmaları içerisinde karısına, yakın çevresine yasak ilişkisini açıklamak istemez ve çalıştığı birim müdürü olan amcası ile de ters düştüğü durumlar oluşur.
Örgüt evleri, siyasi - adli suçlu ile polis arasındaki ilişki, istihbarat birimi içerisindeki çalışmalar, aile ilişkileri gibi konuları Ahmet Ümit çok güzel bir anlatımla okuyucuya yaşatıyor. Kendime en kızdığım konu ise sonunu Madam'ın tavşan konusunu Sedat'a anlattığı anda anlamam oldu. Sonuna kadar gelip de keyifli bir ters köşe yaşayamadığım için gerçekten üzüldüm. 
Kitabın 2007 yılında yapılan filmini Turgut Yasalar yönetmiş, başrollerde ise Yetkin Dikinciler, Oktay Kaynarca, Uğur Polat görev almış. Filmini izlemedim, izleme şansını kendime oluşturursam onunla ilgili de iki çift laf yazarım artık.


19 Kasım 2012 Pazartesi

Bülbülü Öldürmek

To Kill A Mockinbird - Harper Lee

Yıllar önce bu kitabı okumuş olduğum halde, kitaplar konusundaki feci hafıza sorunumu dikkate alarak tekrar okumaya başladım ve çok kısa sürede bitti.  Bu okumayla tekrardan kesinleştirdiğim inancım şudur ki, bir kitap farklı yaşlarda okununca farklı tatlar veriyor.
Haksızlıkları sindirmiş ve alışmış olan şimdiki yaşıma rağmen yine de çok akıcı ve adalet konusunda zorlayıcı buldum.  Zaman, mekan değişik olsa da ayrımcılık insanın içine işlemiş ve insanların doğasında pusuda hazır bekliyor. Kitapta özellikle bir paragrafta aynı renk ve ırktan olup, toplumda beraber yaşayan insanların arasında da zengin, eğitimli, alt sınıf aile - üst sınıf aile gibi kavramlar olduğunu ve üst sınıftan kabul edilenlerin her zaman alt sınıfı yargılayabileceği göz önüne serilmiş. Olayları okuyuculara anlatan Scout'ın 8 yaşında bir kız çocuğu olması ise bize, olaylara çocuk saflığı ile algılayıp yetişkin çevrenin verdiği değişik tepkilerle değerlendirerek, kendi adına sorgulayarak anlatmasına neden oluyor. Scout'ın ağabeyi Jem ve yakın arkadaşları Dill büyürken hayatı anlamaya gayret ediyorlar. Özellikle halalarının  klişeleşmiş hareketleri, toplumun yapıştırdığı etikete uygun davranmak gerekliliği zaman zaman çocukları zorluyor. Kitabın ilk bölümü çocukların hayata genel bakışını veriyor. Benim ikinci bölüm olarak ayırdığım kısımda ise çocuklar cehaletin, toplumun gücünü ve kolay değişmeyen önyargılarla dolu insan bakış açısını görüyorlar. Haksız yere ırza geçmekle suçlanan bir zencinin, çocukların avukat babaları tarafından 1930'ların Amerikasında mahkemede savunulması ve etkileri. Dayattırılmış bakış açısına verilecek en güzel örnek 2.ci sınıf öğretmeninin derste Yahudilere yapılan zulüm sebebiyle Hitler'e katil deyip, konu zenciler olunca asılmaları, beyazlarla aynı koşullara sahip olmamaları gerektiğini komşuları ile konuşurken Scout'ın şahit olmasıdır. Çocuk aklı ile arada farkın ne olduğunu sorgulaması da kitap adına önemli bir detay. 
Hukuk eğitimi alan Harper Lee'nin yazmış olduğu tek kitap olan Bülbülü Öldürmek, 1961'de Pulitzer Ödülü almış. 1962 de senaryolaştırılan roman filme alınmış,  aynı yıl 1 Altın Küre ve 3 Oscar Ödülü kazanmıştır. Filmi de ergenken izlediğim için en kısa sürede onuda bir tekrar yapacağım. 

Bezirgan - Tartuffe

13 Kasım Salı akşamı Moliere'in Tartuffe eserinin uyarlaması olan ve İstanbul Halk Tiyatrosu tarafından sergilenen Bezirgan'ın prömiyerini BKM'de izlemeye gittik.. Öncelikle kendi ebatlarımızı pek düşünmeden almış olduğum biletler sebebiyle dizlerimiz öndeki koltuğa gömülmüş vaziyette izlemek zorunda kaldığımızı söylemek zorundayım. Yenilenen salonlarda bu sorunla pek karşılaşmasakda eski salonlarda maalesef belli bir boyun üstündeyseniz sıkışmak zorunda kalıyorsunuz. 

Oyuna gelince bu oyuncular ne oynasa zaten izlettiriyorlar, guruba yeni katılmış Şebnem Bozoklu'da aynı sinerjiyi yakalamış. Erkan Can'ı maskesiz ve daha uzun süreli bir rolde görmek istesek de, sahne arkasında varlığını bilmek bile güzel. Bahtiyar Engin ve Cem Davran zaten muhteşemler. 

Çok fazla "spoiler" vermek istememekle birlikte, oyun manevi duyguların insanların sömürülmesine nasıl sebep olduğunu, körü körüne bağlı kalmanın kişinin kendisiyle birlikte çevresini de nasıl felakete sürüklediğini komik bir dille anlatıyor.  Cem Davran'ın ses verdiği "İbo" karakteri sahnedeyken, ilk başta neden başka bir oyuncu oynamamış diye düşündüm ama kısa sürede farklı  ses kullanımı sebebiyle "İbo"ya da alıştım.

Sonuç olarak tiyatro sevenler mutlaka izlemeli, tiyatro bilmeyen ve alışmasını istediğiniz kişiler varsa bu oyun onlara belki tiyatro hastalığını bulaştırabilir.  Yine de Cem Davran'ın evin oğlunu oynadığı 20 sene önce oynanmış oyunu ve Moliere versiyonunu da keşke izleyebilseydim diye düşünmeden edemiyor insan. O yüzden bu sene bu oyunu görün ve 20 sene sonra roller değişince yine görün :)

13 Kasım 2012 Salı

Ben Feurbach

Trabzon Devlet Tiyatrosunun hazırladığı  "Ben Feurbach" oyunu, bu sene İstanbul Cevahir Sahnesi Salon 2 de İstanbullu tiyatro severlerle buluştu.  Yazarı Tankred Dorst'un izlediğim ilk oyunu olduğundan biyografisini biraz araştırınca, insan hayatında kaybolmuş yedi yıldan bahsederken, kendisinin çok daha kısa süre bile olsa savaş esiri olarak kaybettiği günlere atıfta bulunduğunu düşündüm.  

Yazar insanın hayatında değişen durumlar, başkalarının insana bakışı, kendini kabul ettirme çaba ve duygusunu bir tiyatro oyuncusunun hayatından bize anlatmaya çalışmış. Ana karakterin isminin Feuer=Ateş, Bach=Su olması da, karşıtlıkların aynı yerde, zamanda bir arada olabileceğinin göstergesi. Oyunun karanlıkta başlaması da herkesin yeni başlangıçlarda bir parça da olsa karanlıkta olabileceğini ifade ediyor bence.

Oyunculardan Hakan Meriçliler inanılmaz etkileyici oyunuyla kendisine hayran bırakıyor. TV dizilerini izlemediğim için salonda kendisini en az tanıyanın ben olduğumu sanıyordum ama oyun bittikten sonra yapılan konuşmalara kulak misafiri olunca, TV dolayısıyla bilen kişilerin de performansını öve öve bitiremediklerini duydum. Genel ifadelerden çoğu "o dizide yazık oluyor bu adama" söylemiydi. En komiği de seyircilerin tanıdığı sanatçı sahneye çıkınca çıkardıkları yüksek sesli anlamsız nidalar oluyor. Bu durumda olanlara verebileceğim en elzem tavsiye "ses çıkartmayın da hiç olmazsa oyun hakkında bilginiz olmadan geldiğinizi belli etmeyin". Aynı durum Hakan Meriçliler içinde oldu maalesef. 

Oyunun bir enteresan tarafı da, tatlı mı tatlı, uslu mu uslu bir Golden Retriverın kısa sürede de olsa sahne almasıydı. Feurbach'ın en ateşli konuşma ve bağrışları sırasında bile gayet uslu durarak sahne çaldı diyebilirim. Bilinmesi gereken bir diğer noktada salondaki ilk sıra kurgu gereği satılmıyor. 

Devlet tiyatroları geçen senelere nazaran bu sene dram nitelikli oyunlara ağırlık vermiş görünüyor, umarım Aralık programı ile daha neşeli oyunlarda izleyebiliriz. 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Pandora - Anne Rice

Pandora - Anne Rice 

Genç bir vampir Paris'te bir cafede neredeyse hayranlık beslediği Pandora'dan insanlıktan-vampirliğe geçiş hikayesini yazmasını ister.  Roma döneminde yaşayıp, Mısır tanrılarıyla karşılaşıp, nasıl dönüştüğünü hatırlaması Pandora'nın eski aşkını-hayatındakileri özlemle aramasına sebep olur.

Anne Rice vampirlerden gerçekten korkmamızı sağlamaya devam etmiş,  "Twilight"ın vejeteryan vampirlerinden sonra buradakiler daha hoş ama yine de "Vampirle Görüşme"nin yerini tutamamış.  Roma dönemi, Antakya, Mısır gibi coğrafyalardaki tasvirler kitabın okunması için yeterli motivasyonu veriyor.

20 Eylül 2012 Perşembe

Mavi Yolculuk - Azra Erhat

Mavi Yolculuk - Azra Erhat
Can Yayınları 2008 - 3.basım

Başta Cevat Şakir, Sabahattin Eyüboğlu, Mina Urgan gibi Türkiye'nin aydınlarından oluşmuş bir grubun 1950lerde başlatmış olduğu Mavi yolculuk turu, ölümlerden sonra bile gelen yeni nesille devam etmiş ve günümüzde turistik gezi niteliğinde tercih edilen tatil anlayışının temellerini oluşturmuş.  Katılımcıların özel hayatlarının da irdelendiği gezi notları niteliğinde bir kitap.

Bu kitapta fotoğraf, eğlence,akşamları kurulan rakı sofrası ve muhabbeti,  iş bölümü, tarihsel, toplumsal ve siyaset sohbetleriyle gerçekleşen mavi yolculuk anlatılıyor. İçerikte tabiat sevgisi, köylü-kentli yaşamı, balıkçılık, denizlerimiz, turizm ve olması gereken nitelikleri, Antik Yunan mucizesi ve tarihi eserlere sahip çıkamamak/çıkabilmesi gibi konular 1962 yılı bakış açışı ile okuyucuya samimi bir anlatımla verilmiş. 

Basit sonuç: Onların yanlarında mavi yolculukta olmak vardı.

16 Eylül 2012 Pazar

On Küçük Zenci - Agatha Christie


And they were none (Ten little niggers) - Agatha Christie
Altın Kitaplar 1999 - 1.Basım

Her birinin gizledikleri sırlar sebebiyle korkuları olan 10 kişi eski bir tanıdıktan geldiğini zannettikleri mektup davetiyle Zenci adasına varırlar. On küçük zenci şiirinde/tekerlemesinde belirtilen şekilde cinayetler gelişir.

Marston içkisini yudumladı ve öldü (iki kişinin ölümünden sorumlu)
"On küçük zenci yemeğe gitti, birinin lokması boğazına tıkandı. Kaldı dokuz."
Uşağın karısı gece uykusunda öldü. (Karı-koca olarak son çalıştıkları evin hanımının ölümünden sorumlular)
"Dokuz küçük zenci geç yattı, sabah biri uyanamadı. Kaldı sekiz."
General Mac Arthur terasta otururken ölü bulundu. (Genç karısının aşığını bile bile ölüme gönderdi)
"Sekiz küçük zenci Devon'u gezdi.  Biri geri dönmedi. Kaldı yedi."
Uşak Rogers kafasından baltalanarak öldü.
"Yedi küçük zenci odun yardı, biri baltayı kendine vurdu.  Kaldı altı"
Emily Brent arı sokması sonucunda öldü. (Yanında çalışan hizmetçiyi kovup, intiharına sebep oldu)
"Altı küçük zenci bal aradı, birini arı soktu.  Kaldı beş."
Yargıç Wargrave tabanca ile vuruldu. (Edward Seaton'u suçsuzluğuna dair deliller olmasına rağmen idama gönderdi).
"Beş küçük zenci mahkemeye gitti, biri idama mahkum oldu.  Kaldı dört."
Dr.Armstrong denizde boğularak öldü. (Sarhoş ameliyata girerek hastasının ölümüne neden oldu).
"Dört küçük zenci denize gitti, birini balık kaptı.  Kaldı üç."
Mr.Blore ayı şeklinde saatle başı ezilerek öldü. (Bir kişinin ölümünden sorumlu)
"Üç küçük zenci ormana gitti, birini ayı kaptı.  Kaldı iki"
Philip Lompard Vera tarafından vuruldu.  (21 zencinin ölümünden sorumlu).
"İki küçük zenci güneşte oturdu, birini güneş çarptı.  Kaldı bir"
Vera odasındaki çengelle kendini astı. (Nişanlısının mirasını korumak için küçük bir çocuğun boğulmasını sağladı).
"Bir küçük zenci yapayalnız kaldı, gidip kendini astı.  Kimse kalmadı."

Cinayetlerin çözümü:
Lawrence Wargrave suçlu insanları yakalatmaktan ziyade mükemmel cinayeti işlemek istediği için, çeşitli yerlerden duyduğu bu suç işleyip, ispatlanmadığı için yakalanmayan kişileri adaya davet edip, ölmelerini sağlayıp en sonunda intihar etmiştir.  10.cu suçlu gençleri uyuşturucuya alıştıran yahudi muhasebecisi Morris'dir.  Polis teşkilatı denizde bulunan şişe içerisindeki not sayesinde olayları anlayabilmişlerdir.  Bu itirafın olmasının tek nedeni Wargrave'in mükemmel cinayet serisinin kimin tarafından yapıldığının bilinmesini istemesidir.

İlkokul 3.sınıfa giderken Osmanbey-Sander Kitabevine giderek yenisini de, eskisini de sevdiğim kitap kokusunu içime çekip Agatha Christie'nin mevcut tüm kitaplarını alıp okumaya başlamıştım. İlk başlarda yaşım çok küçük olduğu için cinayet romanı satmak istememişti satıcı abla.  Sonra hergün gidip "yine kitap almam lazım" dediğim için bana fiyat indirimi ve bir alana bir bedava olsun bari diyerek patronu rahmetli Fikret Sander'in de bilgisi ile hediyeler vermişti. Bana kitap hediye edilmesini her zaman sevmişimdir. O zaman aldığım ve yayınevini hatırlamadığım kitaplarım artık maalesef bende değil (ama çok güzellerdi).  Bir kaç ev taşınması sonrası "koliler kayboldu" kandırmacası ile o dönemin bütün kitaplarını istemeden de olsa kaybettim. Sanıyorum ailemin kendilerince haklı sebepleri vardı koliler kaybolurken. Onların bakış açışına göre edebi eser sayılmaması olabilir mesela. Yoksa neden, nedeeennnn???!!!!!

2000 yılından sonra ağırlıklı İdefix'in yaptığı kampanyalarla Agatha Christie arşivimi tekrar oluşturdum.  Komik bulunabilecek bir saplantıyla kitaplar bana ulaşır ulaşmaz tekrar okumaya başladım. 

Basit sonuç: 1. Agatha Christie akıllı kadın. 
                   2. Çocuğunuz kitap okuyorsa okusun, lütfen kitapları atmayın.

14 Eylül 2012 Cuma

İzmir Büyücüleri - Mara Meimaridi

I Magisses Tis Smirnis - Mara Meimaridi
Literatür 3.Basım - 2011

"1800 sonlarında Anadolu'dan İzmir'e göç etmiş, erkeksiz bir aile büyük şehirde rahat koşullarda yaşamak istemektedir.  Ana karakter Katina ve annesi mistik güçlerle, tarifleri birleştirip hayatlarını istedikleri hale getirirler."

Alıp beklettiğim kitaplardan biriydi aslında bu. Boş kalınca okuyayım dedim, öncelikli bir Türk olarak Yunanlı bir yazarın konu İzmir olunca neler yazabileceğini biliyordum. Yine de ağırlıklı olmasa da her fırsatta Türklerin pis evlerde, çamur içerisinde yaşamasını ve diğer ırk guruplarının kendileriyle iletişim kurmak istememesini belirtmesi beni düşündürdü. Kitap ilerledikçe Türk kadınlarının çirkinliği (her yerleri örtülü olduğu halde çirkinlikleri belli olan) ve erkeklerinin üstü-başı, ağızlarının pis koktuğu vurguları da eklendi. Antropolog olan yazarın estetik kaygıları ya da esmerlik korkusu olsada yakın çoğrafyalardaki insanlar birbirlerine benziyorlar sonuçta.

Anne-kıza yol gösteren "ana" karakterinin müslüman ve Türk olması enteresan olmuş, belki orada da bir gönderme vardır.  

Bana göre yazar kitapta kadın isterse karşısındakini etkisiz hale getirmek için her yolu kullanır, sonuça giden her yol mübahtır anlayışının kültür ve dönem geribeslemesi ile anlatmaya çalışmış.



Olasılıksız - Adam Fawer

Improbable - Adam Fawer
April Yayıncılık 52.Basım - 2009


David Caine bir üniversitede hoca olarak çalışmaktadır, son zamanlarda rüya ya da hayal şeklinde olaylar görmekte, kısa süre sonra ise bu olaylar yaşanmaktadır.  David'in ikiz kardeşi Jasper ise şizofreni hastası olarak tedavi görmüş ve hastaneden ayrılmıştır.  Nava ise gizli teşkilatta çalışan ve bazı devlet sırlarını para karşılığı satabilen bir ajandır.  İnsanın gelecekten bilgi verebilecek bir makina olarak tasarlanmasının mücadelesi ve bilim adamlarının deneylerinin hayata etkisi.


Ünlü matematikci Pascal'ın hayatını dine adamasının matematiksel ispatı;
Hangisi daha büyüktür?
a) Beklenen değer (hedonizm - yani fiziksel yaşamdan zevk alma) ya da
b) Beklenen değer (dini hayat)
Varsayım;
a) Olasılık (ölümden sonra hayat yok)*(hedonizmden alınacak zevk) + olasılık(ölümden sonra hayat var)*sonsuza dek lanetlenmek
b) Olasılık (ölümden sonra hayat yok)*(dinden alınacak zevk) + olasılık (ölümden sonra hayat var)*((sonsuz mutluluk)
(a), (b) den büyükse o zaman hedonizme devam edecekti ama eğer (a), (b)'den küçükse o zaman dindar olmalıydı.

Sonsuz mutluluk = +sonsuz
Sonsuza dek lanetlenmek = - sonsuz
(a) hedonizm beklenen değeri negatif
(b) dini hayatın beklenen değeri pozitif
(a) küçüktür (b)den


Bazı olasılık hesaplarının matematiksel olarak verilmesi kitabı daha zevkli hale getirmiş.

Basit sonuç: Baklava acıdır :)

Erdemle Kırbaçlanan Kadın - Marquis de Sade

Erdemle Kırbaçlanan Kadın - Marquis de Sade
Oğlak Yayıncılık 2004 - 3.baskı


Kontes de la Lorsange (Juliette), kız kardeşi Justine ile anne ve babasının ölümlerinden sonra ayrılırlar.  Juliette ev işleten bir hanımın yanına giderek kendisini zevk ve heyecan içinde bekleyen erkeklerle birlikte olacak şekilde yetiştirir ve bu hayatın "mükafatını" 20 yaşında Kont de la Lorsange ile evlenerek alır.  Justine ise daha ilk andan erdemini kaybetme korkusu ile kiliseye sığınmak ister ve reddedilir.  Erdemini koruyarak hizmetçi olarak çalışmaya başlar.  Zor yıllar sonucunda Justine idam edilmeye götürülürken, onu  tanımamasına rağmen ablası Juliette tarafından acıma duygusu sebebiyle kurtarılır.  Bilmeden ablasının evinde hizmetli olarak çalışacakken, erdemli hayat sürmek için çektiği zorlukları hanımı dinlemek ister.  Cezalandırılan erdemleri:
1) Mösyö Duborg'un evinde iffetini koruması
2) Du Harpin evinde hırsızlık yapmayı kabul etmemesi
3) Bir hırsız çetesine katılmayı kabul etmemesi
4) Madam de Bressac'ı zehirlemesi için yapılan öneriyi kabul etmemesi
5) Masumu kurtarmak (?????)
6) Dindarlığının manastırda cezası
7) Yardımseverlik
8) Kalpazanların ölmek üzere olan şeflerinin hayatını kurtarmak
9) Bir hırsızlığa karşı çıkma
10) Bir çocuğu yangından kurtarma 

Tüm yaşananları dinleyen Juliette kardeşini tanır ve suçlarının düşmesi için nüfus sahibi eşi Mösyö Cornville'in desteğini ister.  Tam Justine mutlu bir hayat yaşamaya başlayıp hakkındaki suçlar düşürülürken, yağmurlu bir günde ablasının tedirgin olması sebebiyle pencereyi kapatmaya giderken üzerine yıldırım düşer ve ölür.  Juliette erdemini kaybetmeden yaşamaya çalışmış ve erdemini korumak için her türlü zorluğu görmüş birinin bile böylesi bir ölüm yaşamasından korku ve utanç duyar, hiç bir iyiliği kabul edemem diyerek Mösyö Cornville'den erdemli bir yaşama başlamak umuduyla ayrılır. 


Bu kitap 15 günde yazılmasının yanısıra insan hayatında ahlak, namus, dürüstlük, kişinin başkasına bakış açısı gibi derin konuları nakış gibi işleyen Sade'ın anlatımı ile muhteşem...  Üzerinde anlatılacak, konuşulacak o kadar çok şey var ki... 

Gizlidir Bütün Aşklar -Maeve Binchy

Echoes - Maeve Binchy
Doğan Kitap 1.Baskı - 2009


Kitabın ilk yarısında, İrlanda'da bir deniz kıyısı kasabasında yaşayan gençlerin birbirleriyle ve aileleriyle ilişkileri anlatılıyor. Sonraki bölümde ise tıp eğitimi alan doktorun oğlu ile kasabanın marketini işleten adamın burslarla okuyup tarih eğitimi alan akıllı kızının aşkları konu ediliyor.  Evlenmelerinin ardından, evliliğin boğucu yanları, aşkı ve idealleri öldürmesi bu iki kişinin odağında etraflarındaki insanlarında pamuk ipliğine bağlı dengelerini değiştiriyor. 


Bu kitabı aldığımda yazarı çok çok sevdiğim için, güzel tasvirlerle çevrenin, yaşam koşullarının, sosyal yapının aşk başlığı altında anlatılacağını düşünerek hevesle okudum. Beklediğimden çokta farklı değildi, tabii ki ama...  Özellikle sonunda boşlukta kalmış gibi hissettim, yaşananlardan sonra kadın karakterin her şeyi olduğu gibi kabullenmesi kabul edilebilir değildi benim için...  Her zaman ki gibi az bilen mutludur, hiç bilmeyen çok çok mutludur.  Devamını getiremeyeceksen olduğun gibi kal.

Basit sonuç: Fakirsen, fakirliğini bil!!!

Karanlık Çökünce - Stephen King


Just After Sunset - Stephen King
Altın Kitaplar 1.Basım - 2009

14 kısa hikayeden oluşan bir kitap, yazmaya ara verdiği bir dönemde kısa hikayeler değerlendirme görevini aldığında yazmış. Kopya ya da çalıntı olmadığını belirtmek için kitabın sonuna nelerden etkilenerek yazmaya başladığını içeren notu da eklemiş.

1) Willa - tren raydan çıkar, hepsi ölüdür ama farkında değillerdir Willa dışında...
2) Koşş koşş - Kızını kaybettikten sonra acısını bastırmak için koşan bir kadının, bir saldırı karşısındaki durumu
3) Harvey'in Rüyası - Rüyasını karısına anlattığı sırada gerçekleşmeye başlaması...
4) İhtiyaç Molası - Yazarın mola yerinde karısını tartaklayan adamı cezalandırması.
5) Egzersiz Bisikleti - Vücudumuzda oluşabilecek sorunları kafaya takarsak, geçmişimizden gelenler bizi cezalandırmaya çalışır.
6) Geride Bıraktıkları Şeyler - 11 Eylül saldırısından işe gitmeyerek sağ kurtulan kişiye ölen arkadaşlarından gelen eşyalar...
7) Mezuniyet Günü - Zengin ailenin oğlu ile sevgilisi fakir kız NY malikanelerinin bulunduğu tepede mezuniyet kutlaması yaparlar.  11 Eylül...
8) N - Psikolog notları ile hasta N'in Obsesif Kompülsif Bozuklukları
9) Cehennemden Gelen Kedi - Denek kedilerin intikamını ve kendisini öldürmek için tutulan kiralık katili de öldüren siyah-beyaz kedi
10) The NY Times Özel İndirimli Abonelik - Uçak kazasında ölen kocası iki gün arar ve 2 öneride bulunur. Son arayan numarayı kontrol eden kadın NY Times abone merkezi çıkar ama öneriler doğrudur.
11) Ayana - Sağlık vermek ve almak mucizeleri sınırlıdır
12) Çok Zor Bir Durum - Arsa konusunda sorun yaşayan iki komşunun cezalandırma yöntemleri
13) Sağır ve dilsiz - Günah çıkartmaya gelen adam sağır-dilsiz birine anlattıklarını rahibede anlatır.  Sağır-dilsiz karısını ve aşığını öldürmüştür.
14) Son bölüm neden yazdığını anlatmaktadır ve 13'te kalmamak için yazıldığını düşündürtür. Obsesif Kompülsif Bozukluk herkesde olabilir :)

Basit sonuç: Adam "King".

Beyaz Kale - Orhan Pamuk

Beyaz Kale - Orhan Pamuk
Can Yayınları 1992 - 10.Basım

Anlatıcı cilt yenileme görevi ile Gebze arşivlerinde çalışırken IV.Murat dönemine ait el yazması bir kitap bulur. Yazılanlar her ne kadar tarihde yaşanan bazı olaylarla çelişkili olsa da, bu kitabı günümüze gelmesi için yayınlar.  Kitapta Türklerin eline esir düştükten sonra kendisine fiziksel olarak çok benzeyen hocanın kölesi-yardımcısı olan Venedikli bir İtalyan'ın hayatı anlatılmaktadır. Hoca bilimsel konularda çalışmalar yaparken astronomi ve bilimin çeşitli dallarında bilgi sahibi olan bu Venedikli ile padişahın huzuruna çıkarak müneccim rolune soyunur. Bir kaç başarılı kehanetten sonra padişahtan saygı ve maddi destek görürler. Veba salgınından hoca kurtulur ama yaşadığı hayat ona sıkıcı gelir. Padişahla katıldıkları son seferde kehanet yanlış sonuçlanınca kendisine çok benzeyen Venedikli ile yer değiştiren hoca alandan kaçar. Venedikli ise İstanbul'da kalır ve hocaymış gibi davranmayı sürdürür.  Evlenir, Gebze'de padişaha yakalanma korkusu ile yaşamaya devam eder.  Hocadan bir kez, İtalya'dan gelen bir misafir vasıtasıyla haber alır ve Türkleri pek sevmediği yönünde konuşmalar yaptığını anlatmıştır ziyaretçi. 70 yaşında iken Evliya Çelebi'ye ziyareti sırasında hoca ile yer değiştirmesini anlatan yazılarını okutur.  

Basit Sonuç: Öfff, pöfff, möfff... Bir okuyayım demiştim.

Aşk ve Öbür Cinler - Gabriel Garcia Marquez

Aşk ve Öbür Cinler - Gabriel Garcia Marquez
Can Yayınları 5.basım - 2005

Evleneceği güne kadar saçının kesilmeyeceğine dair adakta bulunulan markinin kızı Sierva Maria, evin hizmetçisi ile çıktığı çarşı gezmesinde bir köpek tarafından ısırılır.  Kuduz olma ihtimaline karşılık nüfuzlu babasının koruması ile evde tedavi edilmeye çalışılır ama olumlu sonuç alınmaz.  Gizemli bir kız olan Sierva Maria başpiskoposun tavsiyesi ile tedavi için evden alınır ve manastıra kapatılır. Manastırda yerlilerle iyi anlaşması, rahibelerle konuşmayıp hırçın davranışlar sergilemesi sebebiyle, içine iblis girdiği ve cinler tarafından çarpıldığı düşünülür.  Kurtulması için piskopos yardımcısı olan 35 yaşındaki rahip kızla görüşmeye başlar ve 14 yaşındaki Sierva Maria'ya aşık olur.  Rahibelere yakalanmaları neticesinde rahip özel bir affa uğrar ve hastabakıcı olarak bir hastaneye yerleştirilir.  Hastalarıyla pis yataklarda yatar, onlarla yerlerden yemekler yer ama bir türlü kendisi için uygun ceza olan cüzzama yakalanmaz.  Sierva Maria ise aşkının ve manastırdaki zor şartlar altında tutulmanın acısını yaşarken, yapılacak şeytan çıkarma ayinlerinin altıncısına alınmak üzere odasına gelindiğinde kazınmış kafasında tutam tutam saçlar fışkırmış halde ölü bulunur. 

İşte Gabriel Garcia Marquez farkı; piskopos rahibe aşkı anlayamayacak durumda olduğunu söyler ve devam eder;
"Aşkın, doğaya karşıt bir duygu olduğunu, birbirine yabancı iki kişiyi mutsuz ve sağlıksız, hem de ne kadar geçici olursa o kadar yoğunlaşan bir bağımlılığa mahkum ettiğini söyledi."


Yazılış hikayesi oldukça ilginç bir kitap.  1949 yılında gazetede çalışan Gabriel Garcia Marquez, eski Santa Clara manastırının mahzenindeki mezarların boşaltıldığını ve belki haber niteliğinde bir şeyler yakayabileceğini düşünerek manastıra gider.  En az 200 senelik olduğu düşünülen bir mezardan 25 metrelik uzamış saçıyla bir genç kız iskeleti çıkar. Hayal gücü oldukça geniş babaannesinin anlattığı uzun saçlı kız hikayesi ve mezarda bulunan saçlar bu romanını yazmasına sebep olur.



Basit sonuç: Aşık ama hatalı erkeğe ikinci ve türevi şanslar verilir, kadın lanetlenir. 

Madame Bovary - Gustave Flaubert

Madame Bovary - Gustave Flaubert 
Remzi Kitabevi 1973 - 2.Basım

Taşra hayatında yetişmiş, hayattan mutlu bir aile, iyi bir kazanç beklentisi dışında fazla bir şey beklemeyen Dr.Bovary kendisinden yaşta büyük olup vefat eden eşinden sonra genç yaşta dul kalmıştır.  Kısa süre içerisinde bir hastasının iyi eğitimli güzel kızı Emma ile evlenir.  Emma sadece kilisenin kendisine önerdiği kitapları değil, ne bulursa okumuş, kendi mantık süzgecinden geçirerek çeşitli beğeniler edinmiş akıllı bir kadındır.  Kızıyla ve kocasıyla yaşadığı hayat onun beklentilerini karşılayamamaktadır. Mutsuzluğunun tek sebebi olarak gördüğü kocasına nefret ve acıma duygularıyla bağlıdır. Bir süre direnmesine rağmen okuduğu kitaplardaki güzellik, aşk, heyecan yaşamak için aldatma ve yalanlarla dolu bir hayat yaşamaya başlar. Aslında yaşadığı bu yasak ilişkilerde kendisini tatmin etmez, sadece yaşadığı ilişkilerin vicdan azabı ve geçici ayrılıkların acısından mutlu olmaktadır. Kocası ise içerisinde fırtınalar kopan karısının mutluluğundan ve sadakatinden asla şüphelenmez.  Aşk acılarının yanı sıra kocasından gizli edindiği borç artık ödenemeyecek duruma gelip icra kaçınılmaz olunca, dostları eczacının laboratuvarından aldığı tozla Madame Bovary intihar eder. Ölümü kocası için büyük bir yıkım olur, çalışamaz hale gelip evde mutsuzluk içinde yasını tutarken tesadüfen karısının aşığı tarafından yazılmış mektupları bulur ve acısına dayanamayıp kısa sürede oturduğu yerde ölür.  Öksüz ve yetim kalan kızları babaannesinin yanına taşınır.


Bu kitabı ilk gençlik döneminde okuduğumda Türk filmi izlesem yeridir demiştim.  Yakın zamanda tekrar okuyunca o dönem için cesur ve tabii olması gerektiği kadar dramatik buldum.  

Basit sonuç: Yettiremeyen belasını bulur :)

Ayrıca kitabın benim için önemli özelliklerinden biri 2. bölümün ortalarına kadar Nurullah Ataç tarafından Türkçeleştirilip, kalan kısmın Sabri Esat Siyavuşgil tarafından çevirilmesidir. Çevirinin devamı dilin nispeten başkalaştığı bir tarihte yapılsa da kesinlikle anlatımda farklılık ve kopukluk yok.


Hadi Bakalım!

Zaman zaman hastalıklı seviyede kendime kaptırarak kitap okuduğumdan, öyle bir an geliyor ki; Hangi romanda ne anlatılmıştı? İçeriği öyle miydi, böyle miydi? diye düşünürken, okuyabilecek olanlara çok fazla "spoiler" vermeden ama geriye dönüp baktığımda bana hatırlatma yapacak bir database oluşturmaya karar verdim.


Böylelikle belki almış ve okumuş olduğum kitabı tekrar almama gerek kalmaz.  Burası da işe yaramazsa "B" vitamini alımını arttıracağım.

Şimdiki ilk sorunum hangi kitaptan başlayacağım, hayat çok zor :)